LOKMAN HEKİM KİMDİR?








HZ. LOKMAN HEKİMİN HAYATI


Lokman (Arapça: لقمان) veya Lokman Hekim (لقمان حکیم), Kuran'da ve halk efsanelerinde bahsi geçen [1] bir peygamber veya velîdir.[2] Bu konuda ihtilaf vardır.[3] İkrime'ye göre Lokman bir nebîdir. Ancak onun bir hakim olduğunda âlimlerin ittifakı vardır.[4]

Kurân-ı Kerîm'de ismi zikredilerek, kendilerine değer verilen ve örnek bir insan olarak yad edilen ender şahsiyetlerden birisi de Hz. Lokman'dır. Onun adı, Kurân-ı Kerîm'in 31. süresine isim olarak verilmiş ve bu surenin 12. ayetinden 19. ayetinin sonuna kadarı kendisinin, oğluna vermiş olduğu değerli öğütler aynen nakledilmiştir. Böylece, Yüce Allah, onun adını ve öğütlerini Kurân'la ölümsüzleştirmiş ve onu herkese örnek bir insan olarak göstermiştir. Hiç şüphesiz bütün bunlar, bir faniye nasip olabilecek en büyük bir mazhariyettir.[5]

Kurân'da sadece kendisine hikmet verildiği belirtilen peygamberlerden değil, bunun yanında, kendisine hikmet verilmiş salih kimselerden de bahsedilmektedir. Ayette, “Biz, Lokman'a ‘Allah'a şükret!' diye hikmet verdik.” (Lokman, 31/12) buyrulmaktadır. Burada kendisine hikmet verildiği belirtilen Lokman'ın kişiliği hakkında çeşitli rivâyetler bulunmaktadır. Tabiîn'den İkrime, Süddî ve Şa'bî, bu zatın peygamber olduğunu söylemişler ise de, İslâm âlimlerinin çoğunluğunun görüşü, onun salih bir kul olduğu noktasındadır.

Bu ayette geçen hikmet kelimesine farklı farklı anlamlar verilmiştir. Mücâhid'e göre Lokman'a verilen hikmet, nübüvvetin dışındaki akıl, fıkıh (anlayış), söz ve davranışta isabettir. Taberî'nin kanaati de budur. Katâde ise, hikmeti İslâm'da fıkh (anlayış) olarak yorumlamıştır. İbn Kesîr, Katâde'nin bu görüşünü naklettikten sonra burada hikmetin, fehm, ilim ve ta'bîr anlamına geldiğini belirtmektedir. Beğâvî ise, bu âyette verilen hikmetin akıl, ilim, amel ve onunla her işte isabet etme olduğunu söylemektedir. Beydâvî, Lokman'ın peygamber olmayıp, sadece bir hakîm olduğunu belirttikten sonra hikmetin genel tarifini şöyle yapmaktadır:

«Hikmet, insanın nazarî ilimleri tahsil ederek, amel yönüyle de gücü nispetinde, faziletli davranışlara tam bir meleke kazanarak kemâle ermesidir.»

Kâsımî, bu anlamda hikmetin, ona, bir peygamberin lisanıyla veya ilham yoluyla veya -nebî olduğunu söyleyenlerin görüşüne göre düşünecek olursak- vahiy kanalıyla verildiğini ifade etmektedir. Hamdi Yazır, Beydâvî'nin tarifini aynen vermekte ve bunu şöyle açıklamaktadır:

«Yani hikmet, gâh nazarî, gâh amelî olarak tarif edilirse de, tam manasıyla hikmet; illetleri ve sebepleri bilerek gayeye isabet edecek şekilde, ameli ilme, ilmi de amele tevfik etmektir. Bunun için kendine hikmet verilene birçok hayır verildiği beyan buyrulmuştur. Allah-u Teâlâ'nın, âlemde hikmetiyle koyup tahsis ettiği sebepleri ve hükümleri, yani kanunları keşfederek ondan bir takım ilmî sonuçlar çıkarma yeteneği, şüphe yok ki, Allah'ın büyük bir vergisidir. Hakîm olan kimseye yakışan da ilim ve amel bakımından bunun şükrünü yerine getirmektir.» [6]

Vehb b. Münebbih'e göre; Lokman ibn Bâûra, Âzer neslindendir. Mukâtil'e göre ise, Hz. Eyyub (a.s)'in kız kardeşinin veya teyzesinin oğlu idi. Uzun müddet yaşadı. Hz. Davud'a yetişti ve ondan ilim aldı. Sanat sahibi idi. Bir nebî olduğunu söyleyenler de oldu. İbn Rüşd, "Tehâfüt"ünde söylediği gibi, her nebî hakîmdir, fakat her hakim nebî değildir. Bakara sûresi'nin 269. ayetine göre Yüce Allah hikmeti istediğine verir. Kime de hikmet verilmişse ona büyük hayır lütfedilmiştir. Dolayısıyla o kimsenin ilmen, amelen bunun şükrünü yerine getirmesi gerekir. Lokman için de Kurân'da böyle söylenmiştir.[7]

Lokman, İslâm'dan önceki Araplarda kendisinden çok bahsedilen bir şahsiyet idi. Yahudi ve Hıristiyan kutsal kitaplarında adı geçmez. Onun Âd kabilesinden veya Habeşli bir köle olduğu da belirtilmiştir.[8]

Eski Arap geleneğinde cahiliye devri insanları, bu zata "Lukmânü'l-Muammer" diyorlardı. Onun yedi kartalın ömrü kadar uzun yaşadığına inanılırdı. Ebû Hâtim es-Sicistâni'nin "Kitâbül-Muammarîn" adli eserinde Lokman, Hızır'dan sonra uzun yaşayan ikinci şahsiyet olarak yer alır. Yedi kartal ömrü, 560 yıl yapsa da çeşitli rivayetlerde onun 1000, hatta 3000-3500 yıl yaşadığı bile ileri sürülmüştür.[9]

Çeşitli kaynaklarda, Hz. Lokman'ın kaç sene yaşadığı hakkında 560 seneden 5300 seneye:kadar farklı rakamlara rastlanır. Bütün bunlardan onun bu kadar olmamakla birlikte uzun bir ömür sürdüğü anlaşılmaktadır.[5]

Lokman'a, Nâbiga'nın şiirlerinde bile rastlanır. cahiliye geleneğinde Lokman, aynı zamanda bir kahraman ve hakim bir kimse olarak da görülürdü. Bir çok macera ona isnat edilmişti. Bütün bunlar arasında Lokman, Âd kabilesinden olmakla bu kabîleye Sodom gibi günahkârlığı dolayısıyla kuraklık cezası verildiğinde, onun da dahil olduğu bazı kimseler yağmur için dua etmek üzere Mekke'ye giderler. Ancak Âdlılar, orada zevk ve sefâya dalıp esas vazifelerini unuturlar. Hatırlatıldığında da birisi siyah bir bulut isteyiverir. Âd kabilesinin mahvı bu bulutla olur. Aslında onların cezalandırılmaları Hz. Hûd'a itaatsizlikleri dolayısıyladır. Âd kavmi ile ilgili ayetlerde ve Hûd suresinde Lokman'ın adı geçmez.[9]

Lokman, Kurân-i Kerîm'de yer aldıktan sonra, Arapça darb-i mesel ve hikmet kitaplarından "Kasasü'l-Enbiya"lara kadar bir çok eserlerde yer aldı. Sa'lebî, "Ârâisul-Mecâlis"inde ondan bahsederken Kurân'daki anlatımı başka rivayetlerle genişletir. O, Lokman'ın kim olduğu konusunda yukarıdaki bütün bilgileri verdikten sonra Mücâhid'in onun uzun dudaklı siyahî bir köle olduğu yolundaki rivayetlerini de bunlara ekler. Ancak bu rivayeti takviye sadedinde İnsanlardan Sudan'dan çıkmış üç hayırlı kimse arasında, Bilâl (Habeşli), Hz. Ömer (r.a)'in kölesi Mühecca' ve Lokman'a (Sudan'ın Mısır'a yakın Nubya tarafından) yer veren rivayeti de almaktadır. O, Lokman'ın Habeşli bir marangoz, bir terzi olduğu konusundaki iddiaları da aktardıktan sonra, âlimlerin onun hakim olup nebî olmadığında ittifak ettiklerini, bu konuda İkrime'nin farklı görüşe sahip olduğunu (bazılarına göre Lokman'ın nebîlik ile hakimlikten birini tercihte serbest bırakıldığı, onun hikmeti seçtiğini) belirtmektedir. O, ayrıca Lokman'ın nebî olmadığı; Allah'ın çok tefekkür, iyi yakın ile takvâ ehli kıldığı bir kul olduğu; onun Allah'ı, Allah'ın da onu sevdiği, ona hikmet lütfettiğini açıklayan bir hadis de nakleder.[10]

Halk arasında (yeterli kanıtlara dayanmasa da) Aesop (Ezop) ile özdeşleştirilen Lokman, eski Arap geleneğinde köklü bir yeri olan, dünyevî üstünlüklere ve kazançlara değer vermeyen ve rûh olgunluğu için çaba gösteren bilge kişilerin bir protipidir. Milattan sonra 6. yüzyılda yaşamış olan ve daha çok Nabiğa ez-Zğbyânî müstear adıyla tanına Ziyâd b. Muâviye'nin bir şiirinde övüldükten sonra; Lokman kişiliği, İslam'ın zuhûrundan uzun zaman önce, hikmeti ve rûhî olgunluğu yansıtan sayısız efsanelerin, kıssaların odak noktası haline geldi. İşte bu sebeple Kuran, bu efsanevî şahsiyeti -tıpkı 18. sûrede kullanılan aynı derecede efsânevî el-Hıdr (Hızır) şahsiyeti gibi- insanların uyması gereken davranış tarzları konusundaki öğütlerin bir anlatım vasıtası olarak kullanmıştır.[11]

Lokman'a bu kıssalar dolayısıyla Arapların Ezop'u (Aesopos) denilmiş, Avrupa'da Ezop'a atfedilen bir çok nükteler Lokman'a isnat olunmuştur. Batılı yazarlar Lokman'la ilgili kıssaların sonraki devirlerde Ezop'unkilerden kopya edildiğini ileri sürerler. Bu konuda karşılaştırmalar ve örneklere de yer verip eski gelenekte Lokman, hakîm, hatta peygamber bir kimse olarak tanınırken; sonraki devrede artık köle, marangoz haline sokulduğunu eklerler. Onlara göre Lokman; Bileam, Ahikar, Ezop'la aynı görülmüştür. Bileam, Kitab-ı Mukaddes'te geçer. Müfessirler, şeceresi Lokman b. Bâûr b. Nahor b. Tarih seklinde geçen bu zatin İbrani dilinde "bala", Arapça "Lakama" kökleri aynı yutmak anlamına geldiği için, Kitab-i Mukaddes'teki karşılığının Bileam olduğu kanaatine ulaşmışlardır (Bileam için bk. Sa'lebî, 209 vd.). Lokman, Bileam mıdır tartışmasında buna olumlu bakanlar yanında karşı çıkanlar; Lokman, Kurân ve önceki gelenekte saygı duyulan; Bileâm, Kitab-ı Mukaddes ve Aggada'da nefret edilen bir kimsedir, demektedirler (Bknz. Belâm). Lokman'ı, Romalı Ahikar veya Yunan'ın Ezop'una benzetenler, onların sözlerinin veya onlarla ilgili anlatımların benzerliklerine dayanmaktadırlar.[12][3]

Lokman Hekim, halk arasında hastalarına şifa dağıtan ünlü bir halk doktoru olarak bu ad ile dillere destan olmuştur. Oysa o, hayatın her alanına giren, her konuda halkın hizmetine koşan, problemlere isabetli çözümler bulan, ihlâslı öğütlerde bulunan, yaptıklarını insanlardan bir karşılık beklemeden yapan bir övülmüş kişidir. Kurân âyetleriyle hayırlı yad edildiğine göre, “hikmet”inin şükür vesilesi olduğu anlaşılmaktadır.[13]

Fransız bilim insanlarının, «Calinos'un (Galen'in) bir adı da Lokman Hekim'di.» iddiaları, Müslüman araştırmacılara göre yanlıştır. Çünkü Lokman Hekim, Hz. Dâvud zamânında; Calinos (Galen) ise, ondan 1000 yıl kadar sonra yaşamıştır.[2]

Soyu

Lokman'ın kim olduğu konusunda çeşitli görüşler vardır. İbn-i İshak'a göre Lokman'ın nesebi, Lokman b. Bâur b. Nahor b. Tarih (Terah: Âzer) şeklindedir. Dördüncü Kuşak'ta Hz İbrahim (a.s)'in babası Âzer'e ulaşır.[3] Hz. Eyyûb'un teyzesinin oğlu olduğu da rivâyet edilmektedir.[2]

Yaşadığı Devir

Tarihi açıdan, Hz. Lokman hakkında, kaynaklarda birbirinden farklı rivayetlere rastlanılır. İbn İshak'a göre, Hz. Lokman'ın nesebi, 4'ncü batında Hz. İbrahim (a.s.) ile birleşir. O, bin yıl yaşamış, kadılık yapmış, Hz. Davud (a.s.)'a kadar yetişmiş ve ondan ilim almıştır. Vakıdi ise, onun Hz. İsa ile Hz. Muhammed (S.A.V.) arasında bir zamanda Eyle ve Medyen taraflarında yaşadığını ve İsrailoğulları arasında kadılık yaptığını söyler. Bundan başka, onun, Ad kavminin helakinden sonra, Hz. Nuh
(a.s.)'ın yanında kurtulanlardan ve daha sonra Yemen meliki olan bir zat olduğu da zikredilir. Fakat bu kimsenin aynı adı taşımakla birlikte, Hz. Lokman'dan başka bir zat olması ihtimali daha kuvvetlidir.[5]

Hayatı

Hz. Lokman'ın şahsiyetine ve doğum yerine dair, tarihlerde kesin bir bilgi yoktur. Bir rivayete göre, babasının ismi Baura'dir. Baura ise, Hz. Eyyüb'ün (a.s.) kız kardeşinin veya teyzesinin oğludur. Beni İsrail arasında kadı olarak bulunduğu veya Habeşli bir zenci dülger olduğu gibi, çeşitli rivayetler de vardır.[22] Vâkidî, Lokman'ın İsrâiloğulları kadısı, Eyle ve Medyen taraflarında yaşayan, Eyle'de ölen bir kimse olduğunu zikreder.[4]

Hz. Lokman'ın aslen nereli olduğu hakkında da farklı rivayetler vardır. Bazıları, onun Habeş asıllı olduğunu, bazıları Nubyalı, bazıları da Mısır Sudanı'ndan olduğunu söylerler. Her halükarda onun esmer, kalın dudaklı, ayakları yarık ve sonradan hürriyetine kavuşmuş bir köle olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır.

Hz. Lokman'ın geçimini temin etmek için ne iş yaptığı hakkında da söz birliği yoktur. Onun yaptığı işler arasında, kadılık, terzilik, çobanlık, marangozluk, halı kilim vs. dokuyuculuğu ve tamirciliği gibi meslekler sayılır. Bundan başka onun efendisine dağdan odun temin eden bir köle olduğu, başka bir kaynakta da ticaretle meşgul olduğu da söylenmiştir.

Kuran'da ise, Hz. Lokman'ın ne zaman ve nerede yaşadığı, nerede öldüğü, hangi milletten olduğu, ne ile meşgul olduğu gibi konular üzerinde durulmaz. Çünkü, öyle anlaşılıyor ki Yüce Allah'ın indinde bizlere yarayacak asıl bilgiler bunlar değil; onun nasıl bir kişiliğe sahip olduğu ve hayatına yön veren değerlerin neler olduğudur.[5]

Rivayetlere göre Hz. Lokman, Arabistan'ın Umman tarafında yaşadı. Hz. Dâvud'la görüşüp ondan ilim öğrendi. Hz. Dâvud'a peygamberlik bildirilmeden önce, müftü olan Lokman Hekim, Hz. Dâvud'a peygamberlik bildirildikten sonra fetvâ vermeyi bıraktı. Hz. Dâvud'a ümmet oldu. Kendisine hikmet verildi.[2]

Lokman Hekim, tabiplerin pîridir. Hikmetli sözleri ve oğluna verdiği nasîhatler meşhurdur. Kurân-ı Kerîm'de meâlen; «Bir vakit Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti: Yavrum! Allah'a ortak koşma, çünkü şirk, çok büyük zulümdür.» (Lokman Sûresi, ayet: 3) buyrulmaktadır.[2]

Lokman hakkında hadislerde de bazı bilgiler bulunmaktadır. En'âm Suresi'nin 82. ayetinin nüzulünde sahabeler: «Ey Allah'ın Resulü! Bizim hangimiz nefsine zulmetmez ki...?» dediklerinde, Peygamberimiz; «Bu ayetteki zulüm sizin sandığınız gibi değildir. O zulüm, şirk demektir. Lokman'ın oğluna nasihat ederken, yavrum, Allah'a şirk koşma. Zira şirk en büyük zulümdür dediğini işitmediniz mi?» cevabını vermiştir.[14][3]

Lokman, söyle derdi: «Yavrum, ilmi âlimlere karşı böbürlenmek, sefihlerle münazarada bulunmak ve meclislerde gösteriş yapmak için öğrenme!» [16]

Bu anlatım ve devamı başka bir rivayette söyle yer almaktadır: «...Ginâ göstererek ve cehalete düşerek ilmi terk etme! Yavrum, meclisleri ihmal etme! Allah'ı anan bir topluluk gördüğünde onlarla otur. Eğer âlimsen ilmin işine yarar; cahilsen onlar sana öğretirler. Umulur ki Allah onlara rahmetini lütfeder, onlarla beraber sana da ulaşır. Allah'ı anmayan bir topluluk gördüğünde onlarla oturma. Eğer âlimsen ilminin sana bir yararı olmaz; cahilsen onlar seni saptırırlar. Allah onları azabına duçar kılar, sana da onlarla beraber isabet eder.» [15]

Yine bir hadis-i şerifte ilim-hikmet hakkında söyle denilmektedir: «Hakîm Lokman oğluna şu tavsiyede bulunmuştur. Yavrum âlimlerin yanında otur ve dizlerinle onlara çok yaklaş. Çünkü Allah, gökten indirdiği yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi, kalpleri hikmet nûruyla diriltir.» [17].


Lokman hakkında başka bir hadis de şöyledir: «Hakim Lokman, söyle derdi: şüphesiz Allah bir şeyi emânet aldığı zaman onu korur.» [18]

Lokman Hekim'e; «Sen, bu hâle nasıl geldin?» dediklerinde; «Doğru sözlü olmak, emâneti yerine getirmek, lüzumsuz söz ve işi terk etmekle.» cevâbını verdi. İnsanlar ondan nasîhat istediler, o da şöyle nasîhat etti:

«Öncekilerin ve sonrakilerin ilimleriyle amel edilebilmesi için sekiz şeye dikkat etmek herkese lâzımdır. Dört zamanda dört şeyi korumak gerekir; Namazda gönlü, halk arasında dili, yiyip içmede boğazı, bir kimsenin evine girince de gözü korumaktır. İki şeyi hâtırdan hiçbir zaman çıkarmamalıdır. Bunlar; Allah-u teâlânın büyüklüğü ve ölümdür. İki şeyi de tamâmen unutmaya çalışmalıdır. Bunlar da; bir kimseye yapılan iyilik ile dost ve yakınlardan görülen kötülüktür.» [2]

HZ. LOKMAN ALLAH'A ŞİRK KOŞMAKTAN KAÇINMAYI ÖĞÜTLEMİŞTİR

Allah, kendisine şirk koşulmasının asla affetmeyeceği bir suç olduğunu Nisa Suresi'nin 48. ve 116. ayetlerinde bildirmiştir. Hz. Lokman da oğluna öğüt verirken öncelikle şirkten kaçınmasını, şirkin çok büyük bir zulüm (yalan, iftira, haksızlık) olduğunu söylemiştir.

«Hani Lukman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; "Ey oğlum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.» (Lokman Suresi, 13)

HZ. LOKMAN HER ŞEYDEN HABERDAR OLDUĞUNU VE YAPILAN EN KÜÇÜK ŞEYİN BİLE SONUNDA İNSANIN KARŞISINA ÇIKARILACAĞINI BİLDİRMİŞTİR

«Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah, latif olandır, (HER ŞEYDEN) haberdardır.» (Lokman Suresi, 16)

HZ. LOKMAN ALLAH'IN EMİRLERİNİ YERİNE GETİRMEYİ, SABRI VE BUNLARDA KARARLI OLMAYI ÖĞÜTLEMİŞTİR

«Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, ma'rufu emret, münkerden sakındır ve sana isabet eden (musibetler)e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.» (Lokman Suresi, 17)

HZ. LOKMAN, HER TAVIRDA BÜYÜKLENMEKTEN KAÇINMAYI ÖĞÜTLEMİŞTİR

«İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir.» (Lokman Suresi, 18-19)

Hz. Lokman öğüt verirken oğlunu büyüklüğe kapılmama konusunda uyarmıştır. Çünkü bütün güç ve kudret Allah'a aittir. Aklın, bilginin gerçek sahibi de O'dur. Her şeyde Allah'a muhtaç olan insan gibi aciz bir varlığın, -kendinde bir güç ve üstünlük varmış gibi-büyüklenmeye kalkışması, yürüyüşüyle, konuşmasıyla kibirli bir tavra girmesi son derece kötü bir ahlak özelliğidir. Böyle yapan bir kimse büyüklendikçe Allah karşısında daha da suçlu konuma gelecek ve aşağıdaki ayetin kapsamına girecektir:

Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır. (Araf Suresi, 146)

Büyüklenen insanlar her şeyde kendi akıllarına güvenirler. Bu kişilerin kendi prensipleri, değer yargıları her şeyin önünde gelir. Kendilerine tebliğ yapan kişi bir Peygamber bile olsa ona karşı çıkar, saygısızlık ederler. Nitekim Kuran'da, kavimlerin Peygamberle konuşan ileri gelenlerinin ortak özelliklerinin büyüklük taslamak olduğu bildirilmiştir.

Hz. Lokman insanlara veya oğluna büyüklenme konusunda öğüt verirken iki hususu önemle vurgulamıştır: Ses tonu ve yürüyüş şekli. Burada dikkat edilmesi gereken önemli nokta Allah'ın Hz. Lokman'ın ağzından bir hükmünü bildirmesidir.[19]

Hz. Lokman'ın nerede gömülü olduğu hakkında da çeşitli rivayetler vardır. Bunhu'da Tarsus, Amasya'ya bir saat mesafede yüksek bir tepe ve Filistin'de Remle şehridir.[5]

Oğluna Nasihatleri

Lokman Hekim'in oğluna nasihatlerinin bir kısmı şöyledir:

«Ey oğlum! Dünyâ derin deniz gibidir. Çok insanlar onda boğulmuştur. Gemin takvâ, yükün îmân, hâlin tevekkül olsun, umulur ki kurtulursun.

Ey oğlum! Âlimlere karşı öğünmek, akılsızlarla inatlaşmak ve meclislerde, toplantılarda gösteriş yapmak için ilim öğrenme! İhtiyâcım yok diyerek de ilmi terk etme.

Ey oğlum! Allah-u teâlâyı anan (hâtırlayan) insanlar görürsen onlarla otur. Âlim olsan da, ilminin faydasını görürsün ve ilmin artar, sen ehil isen sana öğretirler. Allah-u teâlâ onlara olan rahmetinden seni de faydalandırır. Allah-u teâlâyı zikretmeyenleri görürsen onlardan uzak dur.

Ey oğlum! Horoz senden daha akıllı olmasın!O, her sabah zikir ve tesbih ediyor, sen ise uyuyorsun.

Ey oğlum! Seçilmiş kullara teslim ol, kötülerle dost olma.

Ey oğlum! İnsanlara iyilikleri emir ve nasîhat edip kendini unutma! Yoksa mum gibi olursun. Mum insanları aydınlatır, fakat kendini yakıp eritir.

Ey oğlum! Yalandan çok sakın! Çünkü dînini bozar ve insanlar yanında mürüvvetini azaltır. Bununla hayânı, değerini ve makâmını kaybedersin.

Ey oğlum! Kötü huydan, gönül dağınıklığından sakın. Sabırsız olma, yoksa arkadaş bulamazsın. İşini severek yap, sıkıntılara katlan. Bütün insanlara karşı iyi huylu ol.

Ey oğlum! Hep üzüntülü olma, kalbini dertli kılma. İnsanların elinde olana tamâ etmekten sakın. Kazâya râzı ol ve Allah-u teâlânın sana verdiği rızka kanâat et.

Ey oğlum! Dünyâ geçici ve kısadır. Senin dünyâ hayâtın ise azın azıdır. Bunun da azının azı kalmış, çoğu geçmiştir.

Ey oğlum! Tövbeyi yarına bırakma, çünkü ölüm ansızın gelip yakalar.

Ey oğlum! Sükût etmekle pişmân olmazsın. Söz gümüş ise sükût altındır.

Ey oğlum! Helâl lokma ye ve işlerinde âlimlere danış, işlerini nasıl yapacağını onlara sor.

Ey oğlum! Âlimler meclisine devâm et. Bahar yağmuru ile yeryüzünü yeşillendiren Allah-u teâlâ, âlimlerin meclisindeki hikmet nûru ile de müminlerin kalbini aydınlatır.

Ey oğlum! Amel ancak yakîn (Allah-u teâlâya olan ilim ve mârifet) ile yapılır. Herkes yakîni nispetinde amel eder. Amel noksanlığı, yakîn noksanlığından gelir.

Ey oğlum! Bir hatâ işlediğinde hemen tövbe et ve sadaka ver.

Ey oğlum! Ölümden şüphe ediyorsan uyku uyuma. Uyuduğun ve uyumak mecbûriyetinde kaldığın gibi, ölüme de mahkûmsun. Dirilmekten de şüphe ediyorsan, uykudan uyanma. Uykudan uyandığın gibi öldükten sonra da dirileceksin.

Ey oğlum! Helâl kazanç ile yoksulluktan korun. Yoksul kimse şu üç musîbetle karşılaşır: Din zayıflığı, akıl zayıflığı ve mürüvvetin kaybolması.

Ey oğlum! Merhamet eden merhamet bulur. Sükût eden selâmete erer, hayır söyleyen kâr eder, kötü konuşan günahkâr olur, diline hâkim olmayan pişmân olur.

Ey oğlum! Dünyâ malından yetecek kadarını al, fazlasını âhiret için hayra sarf et, Sıkıntıya düşecek ve başkasının sırtına yük olacak şekilde de tembellik etme.

Ey oğlum! Sakın kimseyi küçük görüp hakâret etme. Çünkü onun da senin de rabbimiz birdir.»

Lokman Hekim'in oğlu: «Babacığım, insanda hangi haslet daha iyidir?» diye sorunca, Lokman Hekim; «Temiz, hâlis din.» buyurdu. Oğlu; «Eğer iki haslet olursa?» diye sorunca Lokman Hekim; «Din ve mal»; oğlu; «Üç haslet olursa?» deyince Lokman Hekim; «Din, mal ve hayâ.» buyurdu. Oğlu, «Dört haslet olursa?» dedi. Lokman Hekim; «Din, mal, hayâ ve güzel ahlâk.» buyurdu. Oğlu; «Beş haslet saymak icap ederse?» diye sorunca; Lokman Hekim; «Din, mal, haya, güzel huy ve cömertlik.» buyurdu. Oğlu; «Altı haslet sayarsak...» deyince Lokman Hekim; «Ey oğlum! Allah-u teâlâ her kime bu beş iyi hasleti verdiyse, o kimse mümin ve muttakîdir. Allah-u teâlâ katında velî ve sevgilidir. Şeytanın şerrinden uzaktır.» buyurdu.

Oğlu: «Babacığım, insanda en kötü haslet hangisidir?» dedi. Lokman Hekim; «Allah-u teâlâyı inkârdır.» buyurdu. Oğlu; «İki olursa?» dedi. Lokman Hekim; «İnkâr ve kibirdir.» buyurdu. Oğlu; «Üç olursa?» dedi. Lokman Hekim; «İnkâr, kibir ve şükür azlığı.» buyurdu. Oğlu; «Dört olursa» dedi. Lokman Hekim; «İnkâr, kibir, şükür azlığı ve cimrilik.» buyurdu. Oğlu; «Beş olursa diye» sorunca; Lokman Hekim; «İnkâr, kibir, şükür azlığı, cimrilik ve kötü ahlâk.» buyurdu. Oğlu; «Altı olursa» deyince; «Ey Oğlum! Bu beş kötü hasletin bulunduğu kimse münâfıktır, şakîdir ve Allah-u teâlâdan uzaktır.» buyurdu.

Lokman Hekim'e; «Hikmet'e nasıl kavuştun?» diye sorulduğunda; «Benden gizlenen şeyi araştırmadım. Vazîfem olmayan şeyin üzerinde durmadım.» buyurdu.

Hafs bin Ömer'den rivâyet edildi ki: Lokman Hekim, yanına bir hardal torbası koydu ve oğluna nasîhat etmeye başladı. Her bir nasîhatte bir hardal tânesini çıkardı. Nihâyet hardalları tükendi. Sonra da; «Ey oğlum! Sana o kadar nasîhat ettim ki, şâyet bu nasîhatler bir dağa verilseydi, dağ yarılır, parça parça olurdu.» buyurdu. Oğlu da bu nasîhatleri tuttu.[2]

Bu hadislerin, meselâ zulüm, hikmet, ilim gibi konularda Kurân-i Kerîm'deki Lokman ile ilgili ayetlerle rabıtalı olduğu görülmektedir.[3]

Mitoloji

Lokman Hekim'in ölümsüzlük iksirini bulduğu, ancak formülü kaybettiğine dair efsaneler mevcuttur. Formülü nasıl kaybettiği ise değişik kaynaklarda değişik şekillerde anlatılır. Bir efsaneye göre içinde ölümsüzlük iksiri bulunan şişeyi köprüden geçerken düşürüp kaybetmiş, bir başka efsaneye göre ise eline yazdığı ölümsüzlük formülü yağmurda silinmiştir. Bir rivayete göre de iksir, Allah'ın emriyle Cebrail tarafından yok edilmiştir.

Bir rivayete göre Hz. Davud, Lokman'a bir koyun kesmesini ve kendisine en iyi yerinden iki parça et getirmesini söyler. Lokman, koyunun yüreğini ve dilini getirir. Başka bir gün Davud peygamber kendisine koyunun en kötü yerinden iki parça et getirmesini söyler. Lokman yine yüreğini ve dilini getirir. Hz. Davud neden böyle yaptığını sorunca Lokman şöyle cevap verir: «İyilik için kullanıldığında yürekten ve dilden daha iyi bir şey yoktur. Kötülük için kullanıldığında da yürekten ve dilden daha kötü bir şey yoktur.» [20]

Lokman Suresi

Lokman ismi, Kurân-ı Kerîm'de geçmekte olup, Mekkî bir sûreye (31. sûre) Lokman ismi verilmiştir.[2] Bu sûrenin nüzul sebebi Kureyşlilerin Lokman'ı Hz. Peygamber (s.a.s)'e sormalarıdır.[3] Bu sûrenin 12. âyetinde meâlen; Biz, Lokman'a hikmet verdik. buyrulmaktadır. Buradaki hikmet tâbirinin; akıl, anlayış, ilim, ilimle amel etmek ve doğru karar vermek demek olduğu tefsîr kitaplarında yazılıdır.[2]

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

Elif, Lam, Mim.
Bunlar hikmetli Kitab'ın ayetleridir;
Muhsin olanlara bir hidayet ve bir rahmettir.
Onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler. Ve onlar kesin bir bilgiyle ahirete inanırlar.
İşte onlar, Rab'lerinden bir hidayet üzerindedirler ve felah bulanlar da onlardır.
İnsanlardan öyleleri vardır ki, bilgisizce Allah'ın yolundan saptırmak ve onu bir eğlence konusu edinmek için sözün 'boş ve amaçsız olanını' satın alırlar. İşte onlar için aşağılatıcı bir azap vardır.
Ona ayetlerimiz okunduğunda, sanki işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık varmış gibi, büyüklük taslayarak (müstekbirce) sırtını çevirir. Artık sen ona acı bir azap ile müjde ver.
(Ancak) Gerçekten iman edip salih amellerde bulunanlar ise; onlar için nimetlerle-donatılmış cennetler vardır.
Orada ebedi olarak kalıcıdırlar. Allah'ın vaadi haktır. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
O, gökleri dayanak olmaksızın yaratmıştır, bunu görmektesiniz. Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı ve orada her canlıdan türetip yayıverdi. Biz gökten su indirdik, böylelikle orada her güzel olan çiftten bir bitki bitirdik.
Bu, Allah'ın yaratmasıdır. Şu halde, O'nun dışında olanların yarattıklarını Bana gösterin. Hayır, zulmedenler, açıkça bir sapıklık içindedirler.
Andolsun, Lokman'a "Allah'a şükret" diye hikmet verdik. Kim şükrederse, artık o, kendi lehine şükreder. Kim inkar ederse, artık şüphesiz, (Allah,) Gani (hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayan)dır, Hamid'dir (hamd yalnızca O'na aittir).
Hani Lokman, oğluna -öğüt vererek- demişti ki; "Ey oğlum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür."
Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. "Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Bana'dır."
Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban) hakkında bir bilgin olmayan şeyi Bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya (hayatın) da onlara iyilikle (ma'ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin) ve Bana 'gönülden-katıksız olarak yönelenin' yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır, böylece Ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim.
"Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah, latif olandır, (her şeyden) haberdardır."
"Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, ma'rufu emret, münkerden sakındır ve sana isabet eden (musibetler)e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir."
"İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez."
"Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir."
Görmüyor musunuz ki, şüphesiz Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize amade kılmış, açık ve gizli sizin üzerinizdeki nimetlerini genişletip-tamamlamıştır. (Buna rağmen) İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiçbir ilme dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitap olmadan Allah hakkında mücadele edip durur.
Onlara; "Allah'ın indirdiklerine uyun" denildiğinde, derler ki; "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." Şayet şeytan, onları çılgınca yanan ateşin azabına çağırmışsa da mı (buna uyacaklar)?
Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allah'a teslim ederse, artık gerçekten o kopmayan bir kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah'a varır.
Kim de inkar ederse, artık onun inkarı seni hüzne kaptırmasın. Onların dönüşü Bizedir, artık Biz de onlara yaptıklarını haber vereceğiz. Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı olanı bilendir.
Biz, onları az (bir şey ve zaman) olarak metalandırıp yararlandırırız, sonra onları ağır bir azaba katlandırırız.
Andolsun onlara; "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, tartışmasız; "Allah" diyecekler. De ki; "Hamd, Allah'ındır." Hayır, onların çoğu bilmezler.
Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Şüphesiz Allah, Gani (hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayan)dır, Hamid (hamd da yalnızca O'na ait)tir.
Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha eklenerek- (mürekkep) olsa, yine de Allah'ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz yalnızca tek bir kişi(yi yaratıp sonra diriltmek) gibidir. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.
Görmüyor musun ki, gerçekten Allah, geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar. Güneş ile ayı emre amade kılmıştır. Her biri, adı konulmuş bir süreye kadar akıp gider. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
İşte-böyle; şüphesiz Allah, O, Hak olandır ve şüphesiz O'nun dışında taptıkları (tanrılar) ise, batıldır. Şüphesiz Allah, Yücedir, büyüktür.
Görmüyor musun ki, size ayetlerinden (bazılarını) göstermesi için, gemiler Allah'ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir! Hiç şüphesiz bunda, çok sabreden, çok şükreden için gerçekten ayetler vardır.
Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O'na 'halis kılan gönülden bağlılar' olarak Allah'a yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp-kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkar etmez.
Ey insanlar, Rabbinizden korkup-sakının ve öyle bir günün azabından çekinip-korkun ki, (o gün hiç) bir baba, çocuğu için bir karşılık veremez ve (hiç)bir çocuk da babası için bir şeyi verebilecek (durumda) değildir. Şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Artık dünya hayatı sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı(lar) da sizi Allah ile aldatmasın.
Kıyamet saatinin bilgisi, şüphesiz Allah'ın Katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdardır.[21]
Lokman suresinde geçen meâli verilen ayetlerden anlaşılmaktadır ki, bu zat bir hakimdir. Çünkü ona hikmet verilmiştir. Böyle bir hikmete ulasan kimseye gereken, o hikmete şükürdür. Aslında Yüce Allah'ın, şükür de dahil hiç bir şeye ihtiyacı yoktur. Ancak şükre ihtiyacı olan insandır. Çünkü Allah, şükredince nimetleri artırma vadinde bulunmuştur (İbrâhim, 14/7). Lokman, üç kere "yavrum" veya "oğlum" diye hitap ederek oğluna öğüt vermiştir. Bunlardan ilkinde Allah'a es, ortak koşmamasını öğütlemiştir. Çünkü bu, Allah'ın hakkını başkasına vermek, kulların ve bütün varlıkların yaratanına olan bu haksızlıkla onların haklarını çiğnemek, başta Yüce Allah'ın ikram ettiği, şerefli kıldığı insan olmak üzere bu varlıkları esas yaratanından başka fâni, âciz, güçsüz şeylere yönelterek onları tahkîr etmektir. Lokman, ikinci "yavrum" hitabıyla başlayan öğüdünde, Yüce Allah'ın hardal tanesi kadar da olsa yapılan bütün iyilik ve kötülükleri gördüğünü, bildiğini ve onları ahirette değerlendireceğini anlatmıştır. Nitekim Yüce Allah, zerre miktar hayır-şer işleyenin karşılığını göreceğini bildirmektedir (ez-Zilzâl, 99/7-8). Lokman, yine oğluna hitaben üçüncü öğüdünde onun namazı kılmasını, iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmesini, başına gelene sabretmesini, İnsanlara böbürlenip kibirlenmemesini, çalım satıp öğünmemesini, yürümesinde, konuşurken sesinde ölçülü olmasını tavsiye etmiştir.[3]

Kaynaklar:

[1] tr.wikipedia.org/wiki/Lokman_(kişi)
[2] Yeni Rehber Ansiklopedisi, "Lokman Hakîm" maddesi, İhlas Gazetecilik, İstanbul 1993.
[3] Günay Tümer, "Lukman (Lokman) Hekim", www.enfal.de/ecdad37.htm
[4] Sahih-i Buharî, "Tecrid-i Sarih Tercemesi", IX, s.163.
[5] Doç Dr. Mevlüt Güngör, "Kuran-ı Kerîm'de Hz. Lokman", dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/780/9998.pdf
[6] Dr. Selman Kuzu, "Hikmet ve Hz. Lokman Hakîm", Yeni Ümit Dergisi, sayı:74, www.yeniumit.com.tr/konular.php?sayi_id=74&konu_id=517&yumit=bolum2
[7] Elmalılı Hamdi Yazır, "Hak Dini Kur'an Dili", IX, 3842-3843.
[8] S.G.F. Brandon, "A Dictionary of Comparative Religion", London 1970, s. 414.
[9] Bernhard Heller, A., "Lokman" maddesi.
[10] Sa'lebi, "Arâisul-Mecâlis", s.312.
[11] Muhammed Esed, "Kuran Mesajı", İşaret Yayınları, İstanbul 2000, s.836.
[12] Bernhard-N.A. Stillman, "Lokman", Encyclopedia of Islam, Leiden 1978, IV, s.813.
[13] Mevlüt Özcan, "Hz. Lokman Hekim'in Nasihatları", www.milligazete.com.tr/makale/hz-lokman-hekimin-nasihatlari-99584.htm
[14] Sahîh-i Buhârî, a.g.e., s.163.
[15] Dârimî, "Mukaddime", s.34.
[16] Ahmed b. Hanbel, I, s.190.
[17] Muvatta, "İlim", 1.
[18] Ahmed b. Hanbel, II, s.87.
[19] www.kuranahlaki.com/r_diyorki10.htm] 
[20] Prof. Dr. Ali ÖzekK & Prof Dr. Hayrettin Karaman, "Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Meali", Lokman Suresi dipnot, 1992
[21] www.biriz.biz/kuran/lokman/31lok.htm
[22] Bünyamin Ateş, "Peygamberler Tarihi", Yeni Asya Yayınları, İstanbul 1987, s.331-332.

Benzer İçerikler

Önceki Sayfa
Sonraki Sayfa
Değerli Yorumlarınızı Esirgemeyin İşallah

0 yorum: