Tesbihin Tarihçesi




Günümüze dek bazı dünya dinlerinde çok sayıda tartışmaları yenerek, kimi zaman önemsenmeyerek, kimi zaman yasaklanarak, kimi zaman ise takip edilerek dışlanmasına rağmen tespih, günümüze dek işlevlerini koruyarak yaşayabilmiştir.

Tespih, çeşitli dinlerde duaların sayımında bir alet olarak kullanılmaktadır. Hindu, Budist, Hıristiyan ve Müslüman geleneklerinde yaygın biçimde kullanıldığı tespit edilmiştir. En eski tespihin M.Ö. 2000 yıllarında Hindistan’da yapıldığı bilinmektedir. Tespih, önce Budizm’de, sonra Orta Çağ’ın başlarında Hıristiyanlarda ve daha sonra Müslümanlarda kullanılmaya başlanmıştır.[1]

İnsanlık tarihinde ipe dizilmiş boncuklar, dua saymak amacıyla kullanılmaya başlanmadan önce avda şans getirmesi, savaşta düşmandan, barışta hastalıktan korunmak için muska, tılsım ya da nazarlık niyetiyle kullanılmıştır. Tespihin tarihçesi söz konusu olduğunda bir ipe dizilmiş boncuk taneleri olarak düşünürsek tarihinin çok eskilere dayandığını söylemek hiç de zor değildir. Çünkü süs eşyası olarak kullanılan kolye tanesi ile tespih tanesi arasında şeklen hiçbir fark yoktur. Hatta tespihin şekil olarak kolye tanelerinden esinlenilerek yapılmış olabileceği de iddia edilebilir.[2]

Günümüzdeki formuyla en erken örnekleri Hinduizm’e kadar götürülebilen tespih kültürünün antik Peru’da ipe düğüm atmak şeklinde uygulanan ve “quipu” denilen hesaplama sistemiyle ilişkisi olması muhtemeldir. Quipu Peru dilinde “düğüm” demektir. İpliğe düğüm atma geleneği aslında hemen her toplumda vardır. Güney Amerika’da Guiana yerlileri bayram ve kutsal günlerin tespitinde düğümlü iplerden oluşan takvim kullanıyorlardı. Çin’de Yung-ching-che zamanında ipliklere atılan farklı düğümlerin sayıları ve aralıkları farklı anlamlar ifade ediyordu. İpliğe dizili boncuklardan oluşan gerdanlık gibi tespihe geçişin zamanı kesin şekilde bilinmemekle beraber ilk defa Ortadoğu’da kullanılmış olması muhtemeldir.[3]

Antik medeniyetlerden Hitit, Urartu, Fenike, Roma ve Bizans dönemlerinde seramik ve cam boncuklu kolye tanelerinden tesbihler yapılmıştır.[2]

Dünya’da her ulusun tespihi kendi dillerinde farklı isimlerle kullandığını görmekteyiz. Bir çok dillerde de “saymak, okumak, hesaplamak, saygı duymak” gibi anlamları olan kelimelerle ifade edilmektedir. İngilizce’de rosary, prayer beads; İtalyanca’da capellina; Almanca’da Der Rosenkranz; Fransızca’da le rosaire ya da le chapelet; İrlandalılar da rosary; Korsikalılar da corone vs. kelimelerle adlandırmışlar. Tarihte gül bahçeleri dua edilen yerler olduğundan Latince “Gül Bahçesi” anlamındaki rosarium kelimesi bir çok Batı diline girmiştir.

Tespihlerin parçalarına ve görevine göre çeşitli dinlerde ve dillerde kendine özgü adlandırıldıklarını görmekteyiz. Türkçede kullanılan "tespih" kelimesi, Arapça kökenlidir. Bu dildeki s-b-h seslerinden türemiş olan “Subhan”kelimesinden gelmekte ve “Allah’ı takdis ve tenzih etmek, onun her türlü kusurdan arınmış olduğunu zikretmek” anlamını taşımaktadır.[4]

Sadakati ifade eden bir nesne olup kolyeyi andıran ve dualar okunurken parmakların arasından sırayla geçirilen dizili boncuklardan oluşan tespih, inancın devamlılığını sembolize eder. Bu nesne, rûhun meditasyona açılmasına, hatta trans hâline geçilmesine yardımcı olur.[5]

Eski Mısır’da Tespih

Eski Mısır’da firavun Tutankamon’un mezarında bulunan otuz yedi taştan müteşekkil bir nesnenin dua etmede kullanılan bir tespih olduğu düşünülmektedir.[3]

Hinduizm’de Tespih

Tespihi ilk kullanan, din olarak bilinen Hinduzim’dir. Tespihin Hindu dilindeki eski adlarından biri “Japamala”dır "gül tespih" anlamına gelir. Bugün de Hindistan’da tespihe "mala" denmektedir. Hinduzim’de tespih çekilmesi ayrıca hayatı sürekli olarak devam eden bir oluşum döngüsünü de ifade eder.[4]

Hinduizm’de tespih “japamâlâ” (zikir çelengi) ya da “smarani” (hatırlatan nesne) adıyla da bilinir. Hint kültüründe bu gelenek, muhtemelen antik Hindistan kültüründe hesap yapma amacıyla kullanılan “pae jamas”lara kadar uzanır. Hint Purana geleneğinde tespihin ilk formu, Şiva’nın karısı Sati’nin ölümü üzere yaptığı dua sırasında elinde tuttuğu nesneye kadar çıkartılır. Hinduizm’de tanrıların isimlerini zikretmede, dua etmede veya konsantrasyon esnasında kullanılan tespih, çakıl taşı, metal veya ahşap gibi çeşitli objelerden yapılır ve 108 adet parçacıktan oluşur.

Şivacı olarak bilinen Hindu mezhebinde tespih tanelerinin sayısı 32’dir. Hint dinî heykellerinde Brahman’ın dört elinden sağ ön eli, Durgas’ın sekiz elinden sekizincisi, Ganga’nın dört elinden biri, Sarasvati’nin yine dört elinden biri tespih taşır. Tespih aynı ad, form ve amaçla Budistler’de ve Sihler’de de kullanılır. Hindular’ın tespihleriyle Budistler’in tespihleri arasında pek fazla fark gözlenmez. Bazıları turkuaz, mercan, amber, gümüş, inci gibi daha değerli materyallerden yapılır. Yöreye ve mezhebe göre de boncuk sayılarında bazı farklılıklar görülebilir.[3]

Budizm’de Tespih

Tespih geleneğinin uzandığı dinî form tespihin yalnızca Tanrı ismini zikretmede kullanılan bir nesne olmadığı, belki daha büyük oranda bu tip nesnelerin muska türünden birtakım özellikler taşıdığı ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Nitekim bazı Budist rahiplerinin taşıdığı “bodhi” denilen yetmiş iki boncuklu tespihin taneleri, üzerine dinî ibareler yazılmış yaprakların lake veya vernikle yuvarlanmasıyla elde edilmektedir. Başlangıçta sayı saymaya, hesap yapmaya yarayan veya korunma amaçlı tılsım/muska şeklinde yararlanılan birtakım nesnelerin daha sonraki dönemlerde Tanrı adını zikretmede ya da dua etmede kullanılan bir forma bürünmüş olması kuvvetli bir ihtimal gibi görünmektedir.

Çin Budistleri’nin “su-chu” denilen tespihe Tibet’de “phreng-ba” (theng-wa) adı verilir ve Lamalar’ın kıyafetlerinde tamamlayıcı bir aksesuar olarak yer alır. Değişik tanrılar için farklı renkte tespihler kullanılır ve dindarlar çoğu kere Sanskritçe birtakım ifadeleri tekrarlar. Tanınmış zikirleri “Om mani padme (pedme) Hum” ifadesidir.

108 taneli tespih yirmi yedişerden dört bölüme ayrılır. Aralarına diğerlerine göre daha büyük veya farklı renkte üç boncuk konur. 10.800 sayısına ulaşıncaya kadar zikir tekrarlanır. 108 rakamının Buda’nın havârilerini temsil ettiği söylenir. Ancak Buda’nın öğrencilerinin sayısı 18 olduğundan bu sayıda boncuğu olan küçük tespihler de yapılmıştır. Bazılarına göre asıl rakam 100’dür ve fazladan olan sekiz boncuk ihtiyaten konulmuştur. 

Burma tespihleri de 108 tanelidir ve tespih çekimi esnasında Budizm teslîsi tabir edilen üç sığınağın adı tekrarlanır. Bunlar Phra (Büyük Buda), Tara (Dharma) ve Sangha’dır (Soylu). Tespihin devri tamamlandığında imâme yerindeki merkezî boncuk tutulur ve “anitsa, dukka, anatha” (fâni, acı, gerçek dışı) sözleri tekrarlanır.

Japonya’da “sho-zuku-jiu-dzu” denilen tespihi Budistler milâttan sonra 6. yüzyıldan itibaren kullanmıştır. Burada sosyal statü sembollü tespihler klasik Japon evinde özellikle çay odasının duvarını süsler. Japonlar modaya, sahibinin zevkine ve servetine göre değerli, ortadan ikiye ayrılan 112 boncuklu tespihler taşır. Eskiden Japon din adamları boyunlarına bodhi ağacından yapılmış tespih takarlardı.[3]

Tibet Budizm’inde aziz kişilerin kafataslarından alınan yüz sekiz adet kemikten yapılmış halkadır. Böylelikle ruhlara inanca da gönderme yapar.[5]

Budizm Asya’ya doğru yayıldıkça tespih kullanımı da Orta Asya, Çin, Hindi Çin ve Japonya’ya kadar yayılım göstermiş ve kimi zaman 108 sayısının bölünmesi ile 44 ve 27 tanelik tespihler yapılmıştır. Çin’de kimi zaman tespih “shu zhu” yani “sayma taneleri” olarak anılmıştır. Malzeme olarak da çeşitlenme başlamış ve tohumlar dışında yarı değerli taşlar, ağaçlar, kehribar ve kemikler kullanılmıştır.[2]

Hıristiyanlık’ta Tespih

Tespih, -Hıristiyanlık inancına göre- adını çiçeklerden oluşan taçtan, Bakire Meryem heykelinin başına konulan küçük şapkadan alır ve bir haçla biter. Hıristiyan tespihi, bir büyük tanecikle birbirinden ayrılan beş onluk şeklinde dizilmiş daha küçük taneciklerden oluşan bir kolye ve üzerinde duanın okunacağı aşamaları kasteden bir büyük ve üç küçük tanecik ve ucunda bir haç bulunan bir zincirden oluşur. Bu dualar, genellikle basit olur ve ezbere bilinirler. Duaların adedi, dinlere göre farklılık gösterir.[5]

Tespihin gülle ilişkilendirilmesi Hıristiyanlıkta gülün bâkire Meryem’in sembolü oluşundan kaynaklanmaktadır.[6] Ayrıca gülün kırmızı rengi İsâ’nın kanını temsil etmektedir. Genellikle Hıristiyanlıkta tespih geleneği ilk Haçlı seferleri sonrasında 12. yüzyıldan itibaren Aziz Dominik’le (Saint Dominique) başlatılır. Buna göre Albililer’e karşı Aziz Dominik’in savaşı sırasında Kutsal Meryem ona görünmüş ve tespih vererek tespihle nasıl dua edeceğini öğretmiştir. Ancak4. yüzyıldan beri özellikle manastır çevrelerinde tespih kültürünün var olduğu söylenir.

Doğu Hıristiyanlığı’na göre tespihi kullanan ilk kişi Antonohy the Great’tir. 347 yılı civarında ölen, Mısır’da Teb şehrinde yaşamış keşiş Paul’ün tespih amacıyla 300 çakıl taşını kullandığı bilinmektedir. Belçika’da Nivelles’de rahibe Gertrude’un mezarında tespih çekmede kullanılan taşlar bulunmuştur. 11. yüzyıla ait Cluny tarikatına ait bazı dokümanlar Cluny manastırlarında tespih çekildiğine dair bilgiler vermektedir. 

Ancak Meryem’in Aziz Dominik’ten Tanrı’yı zikretmesi için tespih kullanmasını istediğine dair yayılan rivayetle 15. yüzyıldan itibaren Dominiken çevrelerinde tespih kullanan özel keşişlerin oluşturduğu cemaatler ortaya çıkmıştır. 15. yüzyıldan itibaren kilise resimlerinde tespih görülmeye başlar. Bunların en eskilerinden biri Flaman ressamı Jan van Eyck’in "The Virgin of the Fountain" adlı tablosudur.[3]

Eski Roma’da kadınların kullandığı taştan yapılmış kolyeleri ifade eden “monile” kelimesi aynı zamanda “zikretme” anlamına gelmektedir. Kelimenin içeriğindeki bu kavramsal yapı, kolye türünden nesnelerin dua için kullanılan bir fonksiyona sahip bulunduğuna işaret etmektedir. Batı’da tespih karşılığı kullanılan “beads” kelimesi Anglosakson dillerde “dua”anlamındaki “beade” veya “bede”den gelmektedir.[3]

Yunan kilisesinde kullanılan tespihin adı "komvologion"dur. Bu kelimenin anlamı, "güzel vecizeli kelimelerin düğümü"dür. Günümüzde bu kelimeye "komboloye" denilmekte ve bu denli tespihin her düğümünde yüksek sesle belirli dualar okunmaktadır. Ayrıca “Rodinos Stefanos” yani pembe çelenk, diye kullanılan ismi vardır.

Eski Rusya’da bir dua etmek aracı gibi kullanılan tespihler “Verviça” adıyla bilinmektedir. Yani köken anlamı, harfi anlamı “düğümlenmiş ip” demektir. Şimdi ise “çyetki” diye adlanır. Ortodokslarda “verviça” kutsal ruhun nimetlerine şükretmek anlamını ifade etmektedir.[4]

Bugün özellikle Katolik ve Ortodoks geleneğinde tespih özel dualar eşliğinde kullanılan, Tanrı’ya yaklaştırıcı bir dinî nesne hüviyetine sahiptir. Batı’da tespih ustalarına “paternoster” diyorlardı. Bunlar Osmanlılarda olduğu gibi el tornalarında tespih çekerlerdi. Taş ya da benzeri nesnelerden yapılan tespih muhtemelen, manastırlardaki dualar esnasında mezmurlardan seçilerek okunan 150 ilâhiye nisbetle 150 tanecikten müteşekkildir. 

Bir tespih dizisi üzerinde bulunan 150 tanecik on beş adet daha büyük tanecikler (nişane) dizisiyle onlu bölümlere ayrılır. Her tespih dizisini oluşturan ipin ucunda bir haç figürü bulunur. Tespih çekmeye başlanmadan önce mutlaka haç çıkartılmalıdır. Tespih çekimi esnasında özellikle İncil’de anlatıldığı kadarıyla Meryem’in hayatına konsantre olunur. Protestanlar’da ve Yahudilik’te tespih geleneği yoktur.[3]

İslam’da Tespih

Müslümanlarda tespih, yüz adet boncuktan oluşur. Bu da ilâhî varlığın doksan dokuz niteliğini ve Allah ismini temsil eder.[5]

Sözlükte “suda hızla yüzüp mesafe almak” mânasındaki sebh (sibâha) kökünden türeyen tesbîh, terim olarak Allah’ı ulûhiyyetle bağdaşmayan her türlü eksiklik ve noksanlıktan tenzih etmeyi ifade eder. Aynı kökten sübhâne kelimesine lafza-i celâlin eklenmesiyle oluşturulan sübhânellah terkibi tespihle aynı anlama gelir.[7]

İslâm’da tespihin ilk ortaya çıkışı sahâbe dönemine kadar uzanır. Hz. Peygamber’in terekesi arasında bir tespih bulunduğunu söyleyenler varsa da bu iddiayı sahih kaynaklarla doğrulamak mümkün değildir.[8] Hz. Ali’nin Resûl-i Ekrem’den tespihin güzel bir hatırlatıcı olduğuna dair naklettiği söylenen hadis hakkında Nâsırüddin el-Elbânî mevzû demektedir.[9]Tespihin ortaya çıkmasını hadis kaynaklarında yer alan belli sayıda zikirlerle alâkalı rakamların etkilediği şüphesizdir.[10]

Râgıb el-İsfahânî, tespihin terim anlamının kelimenin kökündeki “hızlı biçimde yüzme” mânasıyla alâkalı olduğuna dikkat çekerek bu kavrama “kulun Allah’a ibadet etme niyetiyle her türlü kötülükten hızla uzaklaşması”anlamı verir.[11] Buradan hareketle tespihe “insanın sürekli biçimde ilâhî kontrol altında bulunduğunu bilmesi, daima iyi ve yararlı işler yapmaya çalışması” şeklinde daha kapsamlı bir içerik belirlemek mümkündür.[7]

Gerek namazların sonunda gerek başka münasebetlerle yapılan tespih ve zikirlerin tespih taneleri vb. şeylerle sayılması Asr-ı saâdet’te ve ashap döneminde pek hoş karşılanmamış, bunun yerine parmakla sayılması tavsiye edilmiştir. Hz. Peygamber, hurma çekirdeği veya çakıl taşıyla tespih ve zikirlerini sayan kadınlara bunu yapmaktansa, “Yaratıkları sayısınca Allah’ı yüceltir, tenzih ederim” demelerini öğütlemiş [12] , bir defasında, “Ey kadınlar topluluğu! Tespihlerinizin hesabını parmaklarınızla tutun, çünkü âhirette onlar da sorguya çekilecek ve konuşturulacaktır.” buyurmuştur.[13]

Abdullah b. Mes‘ûd, bazı kimselerin camide toplanıp ellerindeki çakıl taşları sayısınca tekbir, tehlîl ve tespihte bulunduklarını haber alınca, bunların yanına gidip, “Bu taşlarla günahlarınızı sayın, sevaplarınızın kaybolmayacağına ben kefilim” demiş ve onları bundan şiddetle menetmiştir.[14] Ancak bu uygulama daha sonraları âdet haline geldiğinden, riyaya vesile kılınmaması ve dinî bir renge büründürülmemesi şartıyla kullanılmasında sakınca görülmemiş, bid‘attan sayılmamıştır.[15][7]

Müslümanların kullandığı tespih 33, 99, 500, 1000 ve 5000’lik olabilmektedir. Genellikle 99’luklar cami ve evlerde, 500’lük ve 1000’likler tekkelerde yer alır. Bunların taneleri normal tespih taneleri büyüklüğünde olduğu gibi çok daha büyük olanları da vardır. 500’lük ve 1000’lik zikir tespihleri vefat ettiğinde şeyhin sandukasına asılır. Suriyeli Alevîler kırk erenlerden esinlenerek kırklı tespih kullanırlar. Alevî tespihlerinde renklerden kırmızı Hz. Ali’yi, beyaz Fâtıma’yı, sarı Hasan’ı ve yeşil Hüseyin’i temsil etmektedir.

Osmanlılar’da teşbihçiliğin bir sanat halini alması 17. yüzyıldan itibaren başlar. İstanbul İslâm dünyasında tespihçiliğin merkeziydi. Türk erkeğinin çok sevdiği bir aksesuar olan tespihin çok yüksek değer taşıyanları vardı. Kuka tanelerin üzeri kalem oymalarıyla süslenebilir ve içi ajur tekniğiyle oyulabilir; fildişi, zergerdan, Oltu taşından tanelerin üstüne kıymetli taşlar ve madenlerden kakma süsler yapılabilir veya çekilirken söylenen hamdele, tespih ve tekbir lafızları kakma yahut oyma olarak işlenebilirdi. 

Kakmalı tespihlerde altın veya gümüş çivilerle değişik motiflerde süslemeler yapılmıştır. Bazen bir tespihin yapımı bir yıl sürebilmektedir. Müzelerde ve özel koleksiyoncular elinde çok değerli tespihler bulunmaktadır. Topkapı Sarayı Müzesi’nde çoğu 18. yüzyıla ait zümrüt, akik, yeşim, mercan, Oltu taşı, necef, öd ağacı, kehribar, boynuz gibi maddelerden elde edilmiş çok sayıda tespih vardır. Sarayda özellikle bayramlarda hediyeleşme bir gelenekti ve sadrazamların Kadir gecesi padişaha seccade ve tespih takdimi usuldendi. Ramazan davetlerinde diş kirası olarak elmaslı veya incili, altın kamçı takılmış çok değerli tespihler hediye edilirdi.[10]

Kaynaklar

[1] Yeni Ufuklar dergisi, sayı: 8, Ocak 2011.
[2] Dr. Kemal Hakan Tekin, "Türk İslam Sanatında Tespih Üzerine Notlar", International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/10 Fall 2014, p. 1009-1018.
[4] "Türk Tespih Sanatı" (panel), Erciyes Üniversitesi 2014.
[3] Kürşat Demirci, "Diğer Dinlerde Tespih" maddesi, Diyanet İslam Ansiklopedisi, cilt: 40, s.532-533.
[5] "Larousse Semboller Sözlüğü", s.605.
[6] Ahd-i Atîk’te “hikmet”in sembolü olan gül Hıristiyan çevrelerinde Meryem’le ilişkilendirilmiştir; Vâiz, 24/14, 50/8
[7] Metin Yurdagör, "Tespih" maddesi, Diyanet İslam Ansiklopedisi, cilt: 40, s.527-528.
[8] Abdülhay el-Kettânî, III, 98, 100.
[9] Şîrûye b. Şehredâr ed-Deylemî, IV, 259.
[10] Nebi Bozkurt, "Tespih" maddesi, Diyanet İslam Ansiklopedisi, cilt: 40, s. 529-531.
[11] el-Müfredât, “sbĥ” md.
[12] Tirmizî, “Daavât”, 103.
[13] Tirmizî, “Daavât”, 71; krş. Ebû Dâvûd, “Vitir”, 24.
[14] Dârimî, “Muķaddime”, 23.
[15] M. Revvâs Kal‘acî, II, 1787-1788.

Benzer İçerikler

Önceki Sayfa
Sonraki Sayfa
Değerli Yorumlarınızı Esirgemeyin İşallah

0 yorum: